kamer suresi 49 ayet meali

KamerSüresi 49. Ayet Tefsiri. 49: Şüphesiz biz her şeyi dakik, şaşmaz bir ölçüye ve bir kadere göre yarattık. 50: Olmasını istediğimiz şeyle ilgili emrimiz, başka değil, bir “Ol!” demektir; bir göz kırpması gibi hızlıdır. 49- Hucurat Suresi. 50 - Kaf Suresi. 51 - Zariyat Suresi. 54 - Kamer Suresi. 55 - Rahman Suresi. 56 - Vakia Suresi. 57 - Hadid Suresi. 58 - Mücadele Suresi. 59 SüleymaniyeVakfı Meali [email protected] Sureler. 1. Fatiha (49 ayet) 53. Necm (62 ayet) 54. Kamer (55 ayet) 55. Rahman (78 ayet) 56. Vakıa (96 ayet) 57. 54 Sure. Kamer Suresi 49. Ayet Meali, Kamer 49, 54:49. Gerçekten biz, her şeyi bir ölçü ve dengede yarattık. ÖmerNa­su­hi Bil­men: (48-49) O günde ki, yüz­le­ri üze­ri­ne o ateş için­de sü­rük­le­ne­cek­ler­dir. (Ve ken­di­le­ri­ne) «Tadın ce­hen­ne­min do­ku­nu­şu­nu!» de­ni­le­cek­tir. Mu­hak­kak ki, Biz her şeyi bir kader (mu­ay­yen bir ölçü) ile ya­rat­tık. Ömer Öngüt. Ömer Öngüt: Biz her Rencontres A Xv France 2 Replay. Meallerdeki sıralama bir tercih sıralaması değil alfabetik sıralamadır. Ziyaretçilerimiz takip etmek istedikleri mealleri sol sütundan seçerek ilerleyebilirler. Tercihlerinin hatırlanması için "Tercihimi Hatırla" tıklanmalıdır. İnnâ kulle şey-in ḣaleknâhu bikaderinŞüphe yok ki biz; her şeyi, bilgimizde mukadder olduğu gibi ve zamanında yarattık. Hiç şüphesiz, Biz her şeyi bir kadere nezdimizde bulunan bir düzene, bir ezeli projeye göre hassas bir ölçü ve miktar içinde yaratıverdik. [Not Elbette Cenab-ı Hakkın, hücrelerden gezegenlere, enerjiden elektromanyetik sistemlere kadar “Her şeyi bir KADER ölçü, miktar, formül, prensip v... Devamı..Şüphesiz biz herşeyi belli bir ölçüye, düzene ve plana göre her şeyi bir ölçü, bir plân, bir nizam içinde, bolca, kolay elde edilebilecek şekilde, güçlü-kuvvetli, saygıya layık olarak Kur’an-ı Kerim, 25/2; 87/ biz her şeyi bir ölçüyle [3] "Bir kaderle."Hiç şüphesiz, biz her şeyi bir kader ile biz, her şeyi hikmetimiz icabı bir kaderle her şeyi bir kader ile biz, her şeyi bir ölçüye göre yarattık.[598][598] Yaratılışta kader/ölçü hakkında geniş bilgi için bk. Bayraklı, KUR’ÂN TEFSÎRİ, XVIII, her şeyi bir ölçüyle yarattıkGerçekten biz, her şeyi bir yasaya göre ölçü ve dengede 25/2, 55/7, 87/3Ayette geçen “kader” sözcüğü “ölçü ve denge” anlamındadır. Yani “evrendeki herşey Allah’ın koyduğu mükemmel ve kusursuz yasalara... Devamı..Biz her şeyi bir nisbet dâhilinde halk Biz her şeyi bir ölçüye göre biz, her şeyi bir ölçü ve dengede her şeyi bir ölçüye göre her şeyi belli bir ölçüyle olsun ki, biz her şeyi bir kadere göre olsun ki biz her şey'i bir kaderle yaratmışızdırBiz, her şeyi bir yasayla Evren, Bizim koyduğumuz yasalara göre varlığını sürdürmektedir. Şübhesiz ki biz herşey'i bir takdîr ile ki biz, herşeyi Levh-i Mahfûz'da yazılmış bir kadere göre her şeyi bir ölçü ile Biz her yarattığımızı ölçüyle muhakkak ki biz her şeyi mazbut bir ölçüyle [⁷] yarattık.[7] Yaratmak hususunda iktiza eden hizmet-i Rabbaniye'ye ki Biz her şeyi bir ölçüye göre [kader] Krş. Hicr, 15/21; Furkân, 25/2; A’lâ, 87/1-3Hiç şüphesiz biz her şeyi bir ölçü ile şu ki, Biz her şeyi mükemmel bir sistem çerçevesinde, şaşmaz bir ölçüye göre her şeyi bir kader / ölçü ile her nesneyi bir ölçüye göre biz her şeyi bir ölçüye, bir yasaya kadere göre dengeli yarattık. Kim yasamıza karşı çıkarsa karşılığını bulur. Onlar yasalarımızı çiğnediler. Uydurdukları yasalarla doğaya, hayvanlara, insanlara zarar verdiler. Böyle yaparak kurtulacaklarını mı sanıyorlar? Andolsun ki yasalarımızı çiğneyen her insanı, her toplumu mutlaka cezalandıracağız. İnsanlar yasalarımızın üzerine yasa koyamazlar. Kim kendi yasalarını bizim yasalarımızdan üstün görüyorsa onu cehenneme atarız. İnkâr edenler yeryüzünde yasalarımı çiğneyerek bozgunculuk yaparlar. Koyduğumuz yasaların dengesini bozmaya çalışırlar. Yarattığımız varlıklara verdiğimiz hakları çalarlar. Biz de onları yakalayıp ateşe atarız. Şüphesiz ki biz her şeyi bir ölçüyle yarattık. [*]Benzer mesaj Rahmân 557. [Kader] kelimesiyle verilmek istenen mesaj, yaygın kanaate göre “alın yazısı” şeklinde yorumlansa da amaç, Yüce Allah’ın ev... Devamı..Şüphesiz Biz, her şeyi bir ölçüye göre yarattık. ¹1 Çünkü biz her şeyi bir takdir ile yarattık. Her şeyin meydana gelmesinden önce ezelde ilm-i ilâhîde takdir olunan bir kaderi, yani ilmî bir haysiyet... Devamı..BAKIN, Biz her şeyi gerekli ölçü ve nisbette yarattık;Şüphesiz biz her şeyi bir kader/ölçü ve düzen dâhilinde yarattık. 15/21, 55/1…16ŞÜPHE yok ki Biz, her şeyi bir ölçüyle yaratmışızdır.[⁴⁸²⁹][4829] Yani “ölçüyle”. İradeye bağlı eylemlerin gerçekleşmesinde iradeyi kullanmak da ki, Biz her şeyi bir kader muayyen bir ölçü ile ki Biz her şeyi bir kaderle, bir ölçü ile yarattık. [25, 2; 87, 1-3]Biz her şeyi bir kadere bir düzene, ölçüye, plana göre yarattığımız her şeyi bir ölçüye göre her şeyi bir ölçüye göre herşeyi bir kaderle bir gerçek ki, biz her şeyi bir ölçüye göre/bir kaderle biz her nesneyi yarattuķ anı her nesneyi ḥikmet‐ile ki, Biz hər şeyi müəyyən ölçüdə lazım olduğu qədər We have created every thing by all things have We created in proportion and measure.51635163 Allah's Creation is not haphazard. Everything goes by law, proportion, and measure. Everything has its appointed time, place, and occasion, as al... Devamı.. Süleymaniye Vakfı Meali [email protected] بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ İyiliği sonsuz, ikramı bol Allah’ın adıyla, اِقْتَرَبَتِ السَّاعَةُ وَانْشَقَّ الْقَمَرُ Vakit yaklaştı, her şey ay gibi ortaya çıktı[*]. [*]Müfredat شق md. Allah Teala Nebîmize, önceki nebîlere verdiği gibi mucize vermemiştir. İlgili ayet şöyledir “Seni âyetlerle/mucizelerle göndermemizi engelleyen tek şey, öncekilerin onlar karşısında yalana sarılmalarıdır. Semûd’a, gerçeği gösteren belge olarak bir dişi deve vermiştik ama ona yanlış iş yapmışlardı. Biz mucizeleri sadece korkutmak için göndeririz. İsra 17/59 Bu sebeple âyete “ay yarıldı” şeklinde anlam verip bunu Muhammed aleyhisselamın bir mucizesi saymak imkansızdır. وَاِنْ يَرَوْا اٰيَةً يُعْرِضُوا وَيَقُولُوا سِحْرٌ مُسْتَمِرٌّ Ne zaman bir ayet görseler yüz çevirir ve “İşte ardı arkası kesilmeyen büyülü bir söz daha” derler. وَكَذَّبُوا وَاتَّبَعُٓوا اَهْوَٓاءَهُمْ وَكُلُّ اَمْرٍ مُسْتَقِرٌّ Ayetler karşısında yalana sarılıp, keyiflerine uyarlar. Ama her işin bir sonucu vardır. وَلَقَدْ جَٓاءَهُمْ مِنَ الْاَنْبَٓاءِ مَا ف۪يهِ مُزْدَجَرٌۙ Onlara ne haberler geliyor, içinde kendilerini bundan yalandan vazgeçirecek olanları da var. حِكْمَةٌ بَالِغَةٌ فَمَا تُغْنِ النُّذُرُۙ Doğruluğu su götürmez haberlerdir bunlar. Ama uyarılar bir işe yaramıyor. فَتَوَلَّ عَنْهُمْۢ يَوْمَ يَدْعُ الدَّاعِ اِلٰى شَيْءٍ نُكُرٍۙ Onlarla yakından ilgilenmeyi bırak. O çağrıcının görülmemiş bir şeye çağıracağı o gün, خُشَّعًا اَبْصَارُهُمْ يَخْرُجُونَ مِنَ الْاَجْدَاثِ كَاَنَّهُمْ جَرَادٌ مُنْتَشِرٌۙ Gözleri saygıyla öne eğik olarak kabirlerinden çıkar, çekirge sürüleri gibi olurlar. مُهْطِع۪ينَ اِلَى الدَّاعِۜ يَقُولُ الْكَافِرُونَ هٰذَا يَوْمٌ عَسِرٌ Aşağılanmış bir şekilde başlarını kaldırır, kendilerini çağırana odaklanırlar. Bütün kafirler, “Bu ne çetin bir gün!” derler. كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ فَكَذَّبُوا عَبْدَنَا وَقَالُوا مَجْنُونٌ وَازْدُجِرَ Bunlardan önce Nuh’un topluluğu da yalana sarılmış, kulumuzu yalancı yerine koymuşlardı. “Bu, cinlerin etkisinde“ dediler. Böylece görevi engellendi. فَدَعَا رَبَّهُٓ اَنّ۪ي مَغْلُوبٌ فَانْتَصِرْ O da Rabbine Sahibine yalvardı “ Yenik düştüm, bana yardım et.” dedi. فَفَتَحْنَٓا اَبْوَابَ السَّمَٓاءِ بِمَٓاءٍ مُنْهَمِرٍۘ Biz de boşalan sularla göğün kapılarını açtık. وَفَجَّرْنَا الْاَرْضَ عُيُونًا فَالْتَقَى الْمَٓاءُ عَلٰٓى اَمْرٍ قَدْ قُدِرَۚ Yerden de pınarlar fışkırttık, kararlaştırılan işin olması için sular birbiriyle buluştu. وَحَمَلْنَاهُ عَلٰى ذَاتِ اَلْوَاحٍ وَدُسُرٍۙ Nuh’u, levhaları birbirine perçinlenmiş bir gemiye bindirmiştik. تَجْر۪ي بِاَعْيُنِنَاۚ جَزَٓاءً لِمَنْ كَانَ كُفِرَ Görmezlikten gelinmiş o zatın ödülü olarak gemi gözlerimizin önünde akıp gidiyordu. وَلَقَدْ تَرَكْنَاهَٓا اٰيَةً فَهَلْ مِنْ مُدَّكِرٍ Gemiyi, bir ayet /bir belge olarak bıraktık. O bilgiye ulaşan var mı? فَكَيْفَ كَانَ عَذَاب۪ي وَنُذُرِ Yapılan uyarılar ve ardından gelen azabım nasılmış, bir düşünün! وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْاٰنَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِنْ مُدَّكِرٍ Doğru bilgiye ulaşılsın diye Kur’an’ı ayetler kümesini bulmayı kolaylaştırdık. O bilgiye ulaşan var mı? كَذَّبَتْ عَادٌ فَكَيْفَ كَانَ عَذَاب۪ي وَنُذُرِ Ad toplumu da yalana sarılmıştı. Yapılan uyarılar ve ardından gelen azabım nasılmış! اِنَّٓا اَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ ر۪يحًا صَرْصَرًا ف۪ي يَوْمِ نَحْسٍ مُسْتَمِرٍّۙ Her şeyin ters gittiği bir günde üstlerine çok sert bir fırtına göndermiştik. تَنْزِعُ النَّاسَۙ كَاَنَّهُمْ اَعْجَازُ نَخْلٍ مُنْقَعِرٍ İnsanları, sökülmüş hurma kütükleri gibi kaldırıp atıyordu. فَكَيْفَ كَانَ عَذَاب۪ي وَنُذُرِ Yapılan uyarılar ve ardından gelen azabım nasılmış; bir düşünün! وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْاٰنَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِنْ مُدَّكِرٍ۟ Doğru bilgiye ulaşılsın diye Kur’an’ı ayetler kümesini bulmayı kolaylaştırdık. O bilgiye ulaşan var mı? كَذَّبَتْ ثَمُودُ بِالنُّذُرِ Semud toplumu da bütün uyarıları yalan saymıştı. فَقَالُٓوا اَبَشَرًا مِنَّا وَاحِدًا نَتَّبِعُهُٓۙ اِنَّٓا اِذًا لَف۪ي ضَلَالٍ وَسُعُرٍ Şöyle demişlerdi “Bizden biri olan bu insana mı uyacakmışız biz? Ona uyarsak sapıtır, kendimizi ateşe atarız. ءَاُلْقِيَ الذِّكْرُ عَلَيْهِ مِنْ بَيْنِنَا بَلْ هُوَ كَذَّابٌ اَشِرٌ Doğru bilgi içimizden ona mı verilmiş? Aslında o; yalancının, kendini beğenmişin teki!” سَيَعْلَمُونَ غَدًا مَنِ الْكَذَّابُ الْاَشِرُ Yalancının ve kendini beğenmişin kim olduğunu yarın öğrenecekler. اِنَّا مُرْسِلُوا النَّاقَةِ فِتْنَةً لَهُمْ فَارْتَقِبْهُمْ وَاصْطَبِرْۘ Onları imtihan için bir dişi deve gönderiyoruz. Sabırlı ol ve onları izle. وَنَبِّئْهُمْ اَنَّ الْمَٓاءَ قِسْمَةٌ بَيْنَهُمْۚ كُلُّ شِرْبٍ مُحْتَضَرٌ Suyu içme hakkının deve ile kendi aralarında paylaştırıldığını bildir. Sırası gelen suyun başında bulunsun. فَنَادَوْا صَاحِبَهُمْ فَتَعَاطٰى فَعَقَرَ Derken arkadaşlarını çağırdılar; o da bıçağı kaptığı gibi deveyi kesti. فَكَيْفَ كَانَ عَذَاب۪ي وَنُذُرِ Yapılan uyarılar ve ardından gelen azabım nasılmış; bir düşünün! اِنَّٓا اَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ صَيْحَةً وَاحِدَةً فَكَانُوا كَهَش۪يمِ الْمُحْتَظِرِ Üzerlerine yüksek bir ses saldık; hayvan barınağına serilmiş kuru otlar gibi oldular. وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْاٰنَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِنْ مُدَّكِرٍ Doğru bilgiye ulaşılsın diye Kur’an’ı ayetler kümesini bulmayı kolaylaştırdık. O bilgiye ulaşan var mı? كَذَّبَتْ قَوْمُ لُوطٍ بِالنُّذُرِ Lut toplumu da uyarıcılarını[*] yalanladı. [*] Bu ayette geçen uyarıcılar kelimesi çoğuldur. Arapçada çoğul en az üçü gösterir. Lut aleyhisselama, eşi dahil, halkından inanan olmamıştı. İnananlar sadece kızlarıydı A’raf 7/83, Hud 11/81, Hicr 15/59-60, Neml 27/57, Ankebut 29/32-33. Demek ki Lut aleyhisselamın kızları da babaları gibi Allah’ın ayetlerini halklarına tebliğ ederek Şuara 26/160 onları uyarmışlardı. اِنَّٓا اَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ حَاصِبًا اِلَّٓا اٰلَ لُوطٍۜ نَجَّيْنَاهُمْ بِسَحَرٍۙ Lut ailesi dışında kalanlara, taş yağdıran bulutlar[*] gönderdik. Lut’un ailesini, seher vaktinde oradan uzaklaştırmıştık. [*] Hicr 15/74 نِعْمَةً مِنْ عِنْدِنَاۜ كَذٰلِكَ نَجْز۪ي مَنْ شَكَرَ Bu, katımızdan yapılan bir iyilikti. İyilik bilenleri böyle ödüllendiririz. وَلَقَدْ اَنْذَرَهُمْ بَطْشَتَنَا فَتَمَارَوْا بِالنُّذُرِ Lut, kıskıvrak yakalayacağımız konusunda onları uyarmıştı ama uyarıları ciddiye almadılar. وَلَقَدْ رَاوَدُوهُ عَنْ ضَيْفِه۪ فَطَمَسْنَٓا اَعْيُنَهُمْ فَذُوقُوا عَذَاب۪ي وَنُذُرِ Üstelik Lut’un konuklarını elde etmeye çalışıyorlardı ki gözlerini kör ediverdik “Şimdi uyarıların ardından gelen azabımın tadına varın.” وَلَقَدْ صَبَّحَهُمْ بُكْرَةً عَذَابٌ مُسْتَقِرٌّۚ Sabah erkenden onları kalıcı bir azap karşıladı. فَذُوقُوا عَذَاب۪ي وَنُذُرِ “Uyarıların ardından gelen azabımın tadına varın.” وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْاٰنَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِنْ مُدَّكِرٍ۟ Doğru bilgiye ulaşılsın diye Kur’an’ı ayetler kümesini bulmayı kolaylaştırdık. O bilgiye ulaşan var mı? وَلَقَدْ جَٓاءَ اٰلَ فِرْعَوْنَ النُّذُرُۚ Firavun hanedanına da uyarılar yapılmıştı. كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا كُلِّهَا فَاَخَذْنَاهُمْ اَخْذَ عَز۪يزٍ مُقْتَدِرٍ Belgelerimizin tamamına karşı yalan yanlış şeylere sarıldılar. Biz de onları, güçlü ve ölçülü bir biçimde yakaladık. اَكُفَّارُكُمْ خَيْرٌ مِنْ اُو۬لٰٓئِكُمْ اَمْ لَكُمْ بَرَٓاءَةٌ فِي الزُّبُرِۚ Sizin kafirleriniz bunlardan daha mı iyi? Yoksa zebûrlarda indirilen kitaplarda[*1] sizin aklandığınıza dair bir şey mi var?[*2] [*1] Zebûrlar diye meal verdiğimiz ez-Zübür =الزُّبر, zebûr’un çoğuludur, hikmet dolu kitaplar anlamındadır. ez-Zeccâ, Meânî’l-Kur’ân ve İ’râbuhu Ali- İmrân 3/81’de bütün nebîlere kitap ve hikmet verildiği açıklandığı için bu ayetteki zübür’ün, hikmet dolu kitaplar dışında bir anlamı olamaz Kelime, Nahl 16/43-44 Şuarâ 26/196, Fatır 35/25 ve Kamer 54/43’te aynı anlamı ifade etmektedir. Bu zebûrlardan biri de Davut aleyhisselama verilmiştir. Nisa 4/163, İsra 17/55 Zebûr, Davut aleyhisselama verilen kitabın özel ismi olmadığı için ez- Zebûr şeklinde geçmemektedir. Kelime, ez-Zebûr şeklinde elif lâmlı olarak sadece Enbiyâ 21/105’te geçer ve Davut aleyhisselam da dahil bütün nebîlere verilen kitapları ifade eder. Ayrıca Enbiya 21/105’in dipnotuna bkz. [*2] “Kim Rahman’ın Zikri’ni Kur’ân’ı bulanık görürse başına bir şeytan sararız; o, onunla beraber olur. Şeytanlar bu gibileri yoldan çevirirler ama bunlar doğru yolda olduklarını sanırlar” Zuhruf 43/36-37 اَمْ يَقُولُونَ نَحْنُ جَم۪يعٌ مُنْتَصِرٌ Yoksa bunlar “Biz birbiriyle kenetlenmiş bir topluluğuz” mu diyorlar?[*] [*] “İbrahim dedi ki Sizin bu putlara tutunmanız sadece aranızda kaynaşmaya vesile olsun diyedir. Kıyamet günü biriniz diğerini görmek istemeyecek her biriniz diğerini dışlayacaktır. Sığınacağınız yer o ateştir. Size yardım eden de olmayacaktır.” Ankebut 29/25 سَيُهْزَمُ الْجَمْعُ وَيُوَلُّونَ الدُّبُرَ O topluluk, yakında bozguna uğrayacak ve arkalarını dönüp gidecektir. بَلِ السَّاعَةُ مَوْعِدُهُمْ وَالسَّاعَةُ اَدْهٰى وَاَمَرُّ Asıl tehdidi vakti geldiğinde yaşayacaklar. O vakit her şey, ne kadar korkunç ve ne kadar acı olacaktır. اِنَّ الْمُجْرِم۪ينَ ف۪ي ضَلَالٍ وَسُعُرٍۢ Bu suçlular sapıklık ve çılgınlık içindeler. يَوْمَ يُسْحَبُونَ فِي النَّارِ عَلٰى وُجُوهِهِمْۜ ذُوقُوا مَسَّ سَقَرَ Ateşin içinde yüzüstü süründürülecekleri gün “cehennemin dokunuşlarını tadın!” denilir. اِنَّا كُلَّ شَيْءٍ خَلَقْنَاهُ بِقَدَرٍ Biz, yarattığımız her şeyi bir ölçüye göre yaratırız. وَمَٓا اَمْرُنَٓا اِلَّا وَاحِدَةٌ كَلَمْحٍ بِالْبَصَرِ Emri bir kere veririz; göz kırpma gibidir. وَلَقَدْ اَهْلَكْنَٓا اَشْيَاعَكُمْ فَهَلْ مِنْ مُدَّكِرٍ Sizin gibi nicelerini etkisiz hale getirdik; ibret alan yok mu? وَكُلُّ شَيْءٍ فَعَلُوهُ فِي الزُّبُرِ Yaptıkları her şey size gönderilen hikmet dolu sayfalardadır. وَكُلُّ صَغ۪يرٍ وَكَب۪يرٍ مُسْتَطَرٌ Küçük, büyük demeden hepsi yazılmıştır. اِنَّ الْمُتَّق۪ينَ ف۪ي جَنَّاتٍ وَنَهَرٍۙ Kendilerini koruyanlar bahçelerde, ırmak kıyılarında dolaşacak, ف۪ي مَقْعَدِ صِدْقٍ عِنْدَ مَل۪يكٍ مُقْتَدِرٍ Doğruluk meclisinde, ölçüleri koyan hükümdarın katında olacaklardır.

kamer suresi 49 ayet meali