kara hava ve suyun canlı yaşamındaki önemi nedir
Gezegendalgaları, alçak enlemlerin fazla su buharı ve ısısını yüksek enlemlere taşımada te’sirli bir mekanizmadır. Ekvator bölgesinde bulunan, sıcak ve daha az yoğun olan hava, kutuplara doğru yükselerek ilerlerken, kutuplar bölgesindeki daha yoğun ve soğuk hava ise, alçalarak ekvatora doğru harekete geçer.
Yüzeyselakıntı: Çok fazla yağış olduğunda, toprak suya doyar ve suyun fazlasını alamaz. Kalan su toprağın yüzeyinden akar (Runoff). Suyun toprağa emilemeyen kısmı yüzey suları olarak isimlendirilir. Yüzeysel sular kar ve buzların erimesiyle de oluşabilir. Yüzey suları çaylara, derelere ve nehirlere akar.
yüksekhava basıncı ve ekvator üzerinde oluşan alçak hava basıncının müşterek tesiriyle, önemli bir hava kitlesi ekvatora doğru yönelir. Ancak, Dünya’nın kendi etrafındaki hareketi sebebiyle bu hava kütlesinin yönü değişir. İşte bu yön değiştirme neticesinde de Alize rüzgârları ortaya çıkar.
18Nisan 2021. Klorlu suyun cilde ve saçlara etkisi nelerdir başlığı altında topladığımız bilgileri bugün blog yazımızda sizlerle paylaşıyoruz. Akne Roza Banyo Bebek ürünleri Cilt Bakım Ürünleri Cilt Lekeleri klorlu su klorlu suyun zararları Ozonlabs Filtre Duş Başlığı roza rozase Seboreik Dermatit Sivilce. Devamı..
Cevap Kara, hava ve suyun canlı yaşamındaki önemini araştıralım. konusunun kısa ve farklı cevapları için TIKLAYINIZ. Kara, hava ve suyun canlı yaşamındaki önemi tartışılmaz bir gerçektir. Hava sürekli olarak yaşamak için ihtiyacımız olan 1 dakika bile olmazsa hayatımız kaybedeceğimizi unutmamak gerekmektedir.
Rencontres A Xv France 2 Replay. fen bilimleri 7. Ünite gezegenimizi tanıyalım ünitesi sorularından biri aşağıdaki gibidir Canlıların yaşamı için kara, su ve hava tabakasının önemi nedir? – Canlılar havasız yaşayamazlar. – Solunum için canlılar oksijene ihtiyaç duyarlar. Havadaki oksijen, suya ve toprağa geçer, buradaki canlılarda oksijen kullanırlar. – Yeşil bitkiler, kendi besinlerini üretirken fotosentez havadaki karbondioksiti kullanır ve oksijen üretirler. – Havanın azotu bazı bitkiler tarafından, bakterilerin yardımıyla alınır protein yapımında kullanılırlar – Havadaki su buharı tüm canlılar için gereklidir. -Canlılar için gereken fiziksel olayların gerçekleşebilmesi için su lazımdır. -Canlıların doğadaki döngüleri için üretici olan bitkiler olmazsa hiçbir canlı grubu olamaz. Bitkinin yaşayabilmesi için de kara tabakası lazımdır.
Su yosunu, mikroskop altında görülen tek hücreli türlerinden, metrelerce uzun dev deniz yosunlarına kadar giden farklı boyutlarda ve şekilde olan ilkel canlı türüdür. Bunlara alg adı da verilmiştir. Durgun sulardaki yeşil köpük birikintilerinde, denizde bulunan kaygan yapıdaki bitkilere kadar su yosunu yaşamımızın her alanında yer almaktadır. Ancak bunlar adı gibi sadece suyun içinde yaşamazlar. Ağaç gövdesinde, kayalıklarda, duvarda kısaca nem olan her yerde bu canlılar rastlayabilirsiniz. Kaplumbağa kabuklarında bile su yosunu yaşam yosunu görüntü olarak bir bitkiye benzese de, yaprakları, çiçekleri ve kökleri olmaz. Ancak yeşil renkte klorofil pigmentleri bulunur. Bunlar kendi besinini üretirler. Bazı türlerinde öteki renk maddeleri baskın olabilir. Bunlarda klorofil görünmez olabilir. Su yosunu renklerine göre de sınıflara ayrılır. Kırmızı, esmer, yeşil, altın su yosunu gibi adlandırılırlar. Kızıldeniz bazen kırmızımsı bir renk alır. Bunun nedeni denizdeki kırmızı su yosunlarından kaynaklanır. Fazla miktarda oldukları yerde böyle renklenmelere sebep olurlar. Üremeleri ise eşeyli ya da eşeysiz yosunu türleriSu yosunu türlerinin çoğunluğu denizde yaşam sürer. Bunların en bilinenleri esmer su yosunudur. Bunlar genellikle sapla kayalara tutunur, üzerinde hava kesecikleri olur. Ayrıca yassı sert uzun organları vardır. Kesecikleri sayesinde su yüzeyine yakın alanlarda yüzerler. Bu su yosununun güneş ışığı sayesinde fotosentez yapmasını sağlar. Bu tür esmer su yosunları 6 metreden 65 metreye kadar uzayabilir. Okyanuslarda adeta sualtı ormanları oluştururlar. Yeşil su yosununun denizlerdeki türleri deniz marulu olarak bilinir. Deniz kıyısında, kayaların üzerindeki su yosunu marula benzer şekilde kıvırcık, yarı saydam yapıda, yeşil yapraklı ve incedir. Kırmızı su yosunu ise daha çok sıcak sularda yaşar. Oldukça alımlı ve zarif yapıda olurlar. Yassı, tüysü ve ipliksi türleri vardır. Bunların renkleri bünyelerinde olan renk pigmentlerine göre, kırmızı renkten maviye doğru yosunu faydalarıOldukça fazla sayıda yararı olan su yosunlarının en önemli etkileri deniz yaşamındaki olumlu faydalarıdır. Su yosunu bir yandan fotosentez yaparak kendi besinini üretmekte, bir yandan da bu yolla suya oksijen vermekte, denizlerdeki karides, deniz anası gibi canlıların beslenmesinde etkili olmaktadır. Su yosunu ile beslenen canlılar, denizde yaşam süren başka canlıların besini olurlar. Yani su yosunu denizlerdeki besin zincirinin oldukça önemli bir halkasıdır. Diğer canlıların denizde yaşamasına yardımcı yosunundan başka alanlarda da faydalanılır. Yüksek potasyum içeren esmer su yosunu gübre olarak kullanılır. Bunlar ayrıca iyot bakımından da zengin olur. Uzak Doğu ülkelerinin bazılarında kırmızı su yosunu besin olarak kullanılır. Bazılarından ise agar adı verilen renksiz jelatinsi bir madde elde edilir. Bu ilaç sanayinde, kozmetik ürünlerde ve gıda sanayinde kullanılır. Özellikle soslarda, çorbalarda, dondurma yapımında kıvam vermek için faydalı olur. Su yosunu kozmetik alanında özellikle cilt bakımında, zayıflama alanında sıkça kullanılır. Son Güncelleme 094912 Su Yosunu ile ilgili bu madde bir taslaktır. Madde içeriğini geliştirerek Herkese açık dizin kaynağımıza katkıda bulunabilirsiniz. 2 Yorum Yapılmış "Su Yosunu" Benim bu siteden öğrenmek istediğim su yosunlarının ürerken yaptıkları idi ama teşekkür ederim bu bilgilerde nde faydalandım Tuğçe Demir . YAZ İşimi gördü teşekkürler tavsiye ederim... Bişşey . 194114CEVAP YAZ Toz Yosun Toz yosun, yosun, suda veya karada yaşayan bitki ya da bitki benzeri canlılardır. Karada yaşamını sürenler kara yosunu, suda yaşayanlar ise alg olarak tanımlanır. Kayalıklarda, ağaç gövdelerinde, sıcak çöllerde, denizler gibi farklı ortamlarda yosuna... Deniz Yosunu Gübresi Deniz Yosunu Gübresi; Deniz yosunu; okyanuslarda, denizlerde ve tatlı sularda yaşamakta olan, basit bir su bitkisi çeşitidir. Kırmızı, yeşil ya da kahverengi renkte olabilir. Kırmızı ve koyu kahverengi görünümdeki deniz yosunları, genel olarak denizl... Yosun Tohumu Yosun tohumu, yosunun oluşması için gerekli olan ilk aşamadır. Ülkemiz de olmaması ya da az olması sebebiyle dış ülkelerden alımı yapılmaktadır. Orta hızla yayılarak ilerleyen yosunlar, yaz ve kış aylarında da yeşil, kadife benzeri renktedirler. Ekil... Yosun Alerjisi Yosun alerjisi, yosun suda ya da karada yaşamını sürdüren basit bir yapıya sahip olan bitki ya da bitki benzeri ilkel canlılara verilen isimdir. Suda yaşayan yosunlara "alg", karada yaşayanlarına ise "kara yosunu" adı verilmektedir. Sıcak, soğuk, nem... Yosun Yaprağı Yosun Yaprağı, Yosun yaprağı kırmızı alglerden olan yenebilen bir bitkidir. Yosun yaprağının Japonca adı Noridir. Nori Japon teriminde yenebilir yosun türleri arasında yer alan ve deniz sebzesi demektir. Genel olarak yosun yaprağı nori bütün yosunlar... Yosun Sabunu Yosun Sabunu, Bu sabun deniz yosunundan elde edilir. Yosun sabunu cilt için mükemmel bir temizlik ürünüdür. Yosun ile cilt bakımı yapan güzellik merkezleri, yosunun yararlarını, övmekle bitiremiyor. Yosun sabunu da en az yosun kadar faydalı ve cilt i... Deniz Yosunu Faydaları Deniz Yosununun Faydaları, Yosun diğer ismi moss olan çiçeksiz bir bitki türüdür. Yaşadığı yerler; kayaların diplerinde, nemli ağaç gövdelerinde ve denizlerde asalak olarak yaşayan bitkilerdir. Riyozit olarak bilinen bölümlere sahip, klorofil içeren ... Deniz Yosunu Maskesi Deniz Yosunu Maskesi, cilde esnekliğini veren ve cildin kırışmasını engelleyen bir cilt bakım yöntemidir. Deniz yosunu kurutulmuş yaprak halinde aktarlardan temin edilebilir. Yosunun her çeşidi cilt bakım yöntemleri için uygundur. Fakat deniz yosunu ... Yosun Maskesi Yosun Maskesi, Yosun maskesini birçok aktarda bulabilmek gayet mümkün. Ancak yosun maskesini evinizde de hazırlayabilirsiniz. Bunun için yapmanız gerekenler; Öncelikle yaprak şeklinde kurutulmuş olan yosunu toz haline getirmelisiniz. Toz haline getir... Yosun Çorbası Yosun Çorbası, herkes tarafından bilinen bir çorba türü değildir. Ancak bir çok faydası vardır. Yosunun haşlaması veya kaynatması çocuklardaki kurtları döker. Dişleri kuvvetlendirir. Saç köklerini kuvvetlendirir. Bu çorba Kore'nin meşhur çorbalarında... Deniz Yosunu Deniz Yosunu, bitkisi bir diğer ismi ile moss, deniz diplerinin yanı sıra suların yüzünde, nemli olan ağaçların gövde kısımlarında ve kaya aralarında yaşamaktadır. Deniz yosununun rizoyit isimli kısımları bulunmaktadır ve klorofil içeren bu bitkil... Yosun Yosun, karada ya da suda yaşayan basit yapılı olan bitki ya da bitki benzeri ilkel canlılara denir. Su da yaşayan yosunlara alg adı verilirken kara da yaşayan yosunlara kara yosunu denilmektedir. Kara yosunları nemli ağaç gövdelerinde kayalıklarda ye... Yosun Tozu Yosun Sabunu Sivilce Deniz Yosunu Çeşitleri Spirulina Yosunu Kurutulmuş Yosun Yosun Hapı Yosun İlacı Deniz Yosunu Sabunu Yosun Sabunu Selülit Yosun Çeşitleri Yosun Balığı Ağaç Yosunları Hangi Yönü Gösterir Yosun Önleyici Kara Yosunu Yosun Çayı Zehirli Yosun Tedavisi Sphagnum Yosunu Toz Yosun Deniz Yosunu Gübresi Yosun Tohumu Yosun Alerjisi Yosun Yaprağı Yosun Sabunu Deniz Yosunu Faydaları Deniz Yosunu Maskesi Yosun Maskesi Yosun Çorbası Deniz Yosunu Yosun Su Yosunu Popüler İçerik Ağaç Yosunları Hangi Yönü Gösterir Ağaç Yosunları Hangi Yönü Gösterir, doğadaki teknolojik aletler olmadan, sadece doğanın verdiği imkanlardan faydalanarak yön tayini yapmak için bazı b... Yosun Önleyici Yosun Önleyici, Suyun berrak, şeffaf rengini 24 saat içerisinde değiştiren genellikle açık havuz kenarlarında ve deniz, göllerde sıkça rastlanan mikro... Kara Yosunu Kara yosunu, çok hücreli, foto sentetik bitkilerdir. Gerçek kökleri, yaprakları, damarları, gövdeleri bulunmaz. Kök yerine birden çok hücreden oluşan,... Yosun Çayı Yosun Çayı, Hızlı ve kolay bir biçimde kilo vermek, bu şekilde sağlıklı ve problemsiz olan bir yaşam sürmek pek çok insanın hayalleri arasında yer alm... Zehirli Yosun Tedavisi Zehirli Yosun Tedavisi, cildimizi, hücrelerimizi yenilemek, tazelik ve zinde olma açısından oldukça önemli bir yapıya sahiptir. Geçmiş yıllardan günüm... Sphagnum Yosunu Sphagnum Yosunu, Bu yosun, sphagnaceae familyasından olan, çoğu Kuzey yarımkürede, birazı da Güney yarımküredeki turbalıklarda yetişmekte olan, turba ...
Gençlere değer katacak içeriklere Google Haberler'den abone olmak ister misiniz?.Google Haberlere Abone Ol. Gençliğe değer katma arzusuyla.. Demografik Yatırım Nedir? Gıda Teknolojisi Nedir? Gıda Teknikeri Ne İş Yapar? Yıldız SistemleriDünyanın DoğuşuKambriyen Öncesi DevirFanerozoik DevirPaleozoik DönemMezozoik DönemSenozoik DönemNeojen ÇağıKuvaterner ÇağıUygarlık Tarihiİlk CanlılarPleistosen DönemiYaşayan Bir GezegenKüçük Soluk NoktaAteş Su Toprak HavaGüneş Sistemi ve DünyaLunaDeğerlendirmeDünya Tarihi, özel bir adlandırma olmaksızın üzerinde yaşayan canlı ve cansız bütün oluşumları içine alan kapsamlı bir tarih anlatısıdır. Dünya üzerinde insanlığın oluşumundan önce yaşayan canlılar ve onlardan da önce hayat bulan kayaçlar dünyamızın bugün ki hâlini almasını 4,5 milyar yıl yaşında olan dünyamız bugün biz karbon nesli canlıların bilinen tek SistemleriÖzellikle 20. Yüzyılın başında Einstein ve Hubble’ın teoremleri bugün Yıldız sistemlerine olan bakışımızı kökünden değiştirmiştir. 10. Yüzyıla kadar insanlar dünyayı çeşitli mitolojik yaratıkların tuttuğunu veya dünyanın düz bir düzlem şeklinde olduğunu savunmaktaydı. Lakin bu sürecin ardından 5. Yüzyılda Anagsogoryan Evren Modellemesi biz insanların daha farklı ufuklar geliştirmesine olanak Galileo ve Hubble ise sırasıyla bu modeli günümüz şekline getirmeye çaba gösterdi. Bugün ise biliyoruz ki Yıldızlar yoğun Hidrojen atomlarının sıkışması ile Füzyon tepkimesi gerçekleştirerek 1 elektronlu Hidrojeni 2 elektronlu Helyum’a dönüştürmektedir. Ve bu enerjiyi yakıt olarak kullanarak çevrelerine kütlelerince kütle çekim Güneşimizin oluşmasının ardından meydana gelen kaosun bir sonucu olarak dünyaya gelmiştir. Zamanla Güneş’in kütle çekimi ve kendi çekirdeğinin manyetik alanında sıkışan dünyamız yoğun ve kayaç yapısını kazanmıştır. Dünyamızla birlikte Güneş Sisteminde 8 i ana gezegen olmak üzere milyondan fazla gök cismi yer bu gök cisimleri ise Dünyamızın aslında öz kardeşidir. Dünya Tarihi açısından diğer gezegenleri anlamak da önemlidir. Dünya Tarihi ve geleceği için, bu gezegenleri ve sistemi yazımızın devamında incelemeye devam DoğuşuAstronomi ile uğraşan bilim insanları gök cisimlerini de canlı ve cansız olarak sınıflandırmaktadır. Örneğin her yıldız canlı birer organizma gibi davranırlar. Doğar, büyür, enerji harcar ve ölür. Bizim yıldızımızın da ölü bir yıldız sisteminin kalıntılarını etrafında toplayarak oluştuğunu bundan milyar yıl önce doğumunu başlattığında ortaya çıkan kaya, enerji ve atomlar çeşitli gök cisimlerini oluşturmuştur. Çoğu Güneşin ilk zamanlarındaki vahşetine dayanamayıp ona yem olurken kalan kısmı ise gezegenleri ve göktaşlarını oluşturmuştur. İlk zamanlarda tahminen irili ufaklı 12 gezegen oluşmuşken günümüzde bu sayı cüce gezegen Plutonu saysak dahi 9 oluyor. Bu da kalan gezegenlerin zamanla yok olduğunu yahut sistemimizden çıktığını Tarihi ise bu dönemlerde başlamıştır. Dünya Güneşe en yakın 3. Gezegendir. Bu yakınlık sebebiyle bizim küçük ama kullanışlı Güneşimizin ışınları Dünyaya önemli zarar verebilecek iken Dünyamız çekirdeği sayesinde oluşturduğu manyetik alanı ile Yıldızından gelen zararlı ışınları yanan bir kaya parçasından ibaret olan Dünyamız bundan 3 ila 4 Milyar yıl önce yoğun bir göktaşı yağmuruna tutulmuştur. Bu göktaşları tahmin edildiği üzere dünyaya yaşamın kaynağı olan Oksijen ve Karbon taşımıştır. Kambriyen Öncesi DevirDünya Tarihi kavramını ilk olarak Kambriyen Öncesi Dönem için kullanmaya başlamaktayız. Bunun sebebi Dünyanın nasıl var olduğu konusunda ulaşabileceğimiz bilimsel deneylerin olmaması. Elbette bilimsel araştırmalar yalnızca deneyler ve gözlemler ile oluşamaz. Güneşin ve çevremizdeki gök cisimlerinin davranışları Dünyamızın geçmişi hakkında bizlere yadsınmaz gerçekler Öncesi Dönem Dünya için yer kürenin henüz daha tam olarak oluşamadığı bir dönemdir. Bu dönemde erimiş kayaçlar, lav akıntıları ve zayıf bir atmosfer söz konusudur. 600 milyon yıl ila milyar yıl arasındaki bu dönem Dünyanın en uzun ve en karanlık evrim oluşumu ile birlikte bu dönemde şimdiki halinden daha küçük olduğu düşünülmektedir. Elbette ortalama 4 milyar yıllık bu dönemde çarpışmalar, meteor yağmurları, atmosferdeki Silikat ve metan patlamaları dünyanın henüz karasal bir iklime kavuşmasına olanak vermemiştir. Bu dönemde süper kıtalar göz önüne çıkmıştır. Vaalbara, Ur, Kenorland Arktika ve Nuna en bilinen süper kıta isimleridir. Kambriyen öncesi dönem kendi içinde Hadean, Arkeyan ve Proterozoik olarak üç döneme ayrılır. Proterozoik Dönem kalıntılarına günümüzde Meksika ve Atlas Okyanus kıyılarında nedenle Dünyanın lav akıntılarından kurtulmasını ve okyanuslarını oluşturma sürecini bilim insanları 2 milyar yıl ile 600 milyon yıl önceyi kapsayan Proterozoik Dönemde ele Tarihi Kambriyen Öncesi Dönem de karanlık ve bir çok bilinmez öge barındırmaktadır. Lakin bildiğimiz en önemli şey Arkeyan ve Hadean dönemde oksijenli solunum yapan canlıların Dünya Tarihi adına henüz DevirOrtalama 550 milyon yıl öncesinden günümüze kadar uzanan Fanerozoik Devir, canlılığın, Buzul Çağlarının, volkanik tepkimelerin, kıtaların ve insanların dünyaya ayak bastığı en aksiyonu bol devirdir. Bu sebeple kendi içerisinde 3 bölüme Dönem545 milyon ila 250 milyon yılları arasında oluşan devirdir. Dünya Tarihi açısından canlı evriminin ilk kalıntılarına ulaştığımız devir olarak da ön plana çıkmaktadır. Fenerozoik Devrin ilk zaman okyanuslarında oluşan tek hücreli organizmaların bu devirde çok hücreli hale geçtiği gözlenmektedir. Elbette bu gözlem deneyler yolu ile değil kavramlar ve teoriler yolu ile yapılmaktadır. Bu devrin en büyük olaylarından birisi de süper kıta Rodinia’nın ayrılma tepkimeleridir. Bu sebeple Dünya Tarihi bu dönemde bir çok deprem ve volkanik faaliyetler ile karşılaşmıştır. İlkel dağ ve büyük okyanus akıntıları bu dönemi etkisi altına ki yaşam ise hiç olmadığı kadar zenginleşmiştir. Atmosfere oksijen salan algler yine bu devirde ortaya çıkmıştır. Artık mikroorganizmalardan daha büyük ve omurgalı canlılar türemeye başlamıştır. İlk defa Denizden Karaya doğru canlılık Paleozoik Devrinin sonlarında adımını ağaç ve orman türleri iklimi değiştirdi. Oksijen ve Azot atomları atmosferimizi bugün ki haline yaklaştırdı. Meteor yağmurları ise artık yüzlerce yılda bir oranında azaldı. Bu durum ise kitlesel yok oluşları azalttı. Sırasıyla; Kambriyen, Ordovisyen, Silüryen, Devoniyen, Karbonifer ve Permiyen Dönemleri Paleozoik çağın alt dönemlerini oluşturur. Permiyen Döneminin kapanması ise iki teoriyle karşımıza çarpan bir göktaşının iklimi ve atmosferi karbondioksit ile kaplaması sonucunda karasal canlılığın büyük oranda yok olması teorisi ve büyük volkanik patlamalarının ardısıra gerçekleşmesi ile yaşanacak bir havanın ortadan kalkması iki teorinin ortak noktası ise Permiyen Dönemi sonunda canlılık bir sebeple %90 oranında yok oldu. Ve Fenerozoik Devrin ilki sona DönemGünümüzden 250 milyon yıl önce başlayan bu devir 66 milyon yıl önce kapanmıştır. Mezozoik Devir Dinozorlar devri olarak da bilinmektedir. Bu devir Paleozoik Çağın hemen ardından canlılığın büyük oranda bitmesi ile Mezozoik Dönem başladı. Permiyen Döneminden itibaren oluşumunu tamamlayan Pangea’nın özelliği ve Dünyanın ikliminin duraksaması sebebiyle Mezozoik Dönem çoğunlukla karasal iklime sahiptir. Mezozoik Dönemin üç alt dönemi ise Trias, Jura ve Kretase Dönemleridir. Dünya Tarihi açısından bu üç dönem de çok Trias’da oluşmaya başlayan memeliler biz insanların ilkel ilk büyük soylarıdır. Trias’ın sonunda ise Dünya canlılığı büyümeye başlamıştır. Bitkilerin dünyayı kaplaması ile Otçul Hayvanların sayısı artmıştır. Bu durum ise Jura Dönemine damga vuracak Dinozorların ve çeşitli büyük yırtıcıların besin ihtiyacını gidermesine olanak sağlamıştır. Kara, Deniz ve Hava’da yırtıcılar Palmiye, Bataklık otları ve Kapalı Tohumlu Bitkiler Kara yaşamının en baskın bitki türleriydi. Kretase Döneminin sonlarına doğru Dünya aynı Paleozoik Dönemde olduğu gibi kitlesel bir canlı yok oluşuna sahne sebebinin meteor yahut volkanik faaliyetlerden kaynaklandığı düşünülmektedir. 66 milyon yıl önce Dinozorlar başta olmak üzere canlılığın %97,8 ini yok eden bir meteorun Meksika Körfezi açıklarına çakılması ile Atmosfer kül ve toz bulutu haline geldi. Bu sebeple güneş ışığının girememesi sonucunda kış mevsimi ve hava zehirlenmeleri türlerinin fotosentez yapamaması sonucunda yok olması ise besin zincirini etkileyerek canlıların hemen hepsinin yok olmasını sağladı. Dünya Tarihi bundan önce de kitlesel yok oluşlar görse de 66 milyon yıl önce yaşanılan bu felaket Dünya Tarihi için önemini bugün biliyoruz ki Dinozorlar gibi büyük yırtıcıların hayatta olduğu bir dünyada insanlık bu kadar gelişemezdi. Pangea ise Kretase döneminde ayrılmasına başlayarak Mezozoik zaman bitmeden günümüz şekline yakın bir hâl DönemFenerozoik Dönemin 3. Ve son dönemi olan Senozoik Dönem 65 milyon yıl önce başlayarak günümüze kadar devam etmiştir. Bu dönem Dünya Tarihi için en kritik dönemdir. İlk akıllı yaşamın, keşif çağlarının, ana kıtaların, iklimlerin oluşması Senozoik Dönemin en önemli özelliklerindendir. Paleojen, Neojen ve Kuvaterner dönemler ise bu dönemin alt Tarihi açısından bizler için en önemli dönemlerden olan Holosen Çağı Kuvaterner dönemin içerisindedir. Holosen Çağı İnsanlığın Dünyaya ayak bastığı çağdır. Paleojen Çağında memeliler ciddi oranda artış gösterirken beyinleri küçük ve sinir sistemleri sebeple evrimsel süreçlerini tamamlayamayan memeliler çağıdır. Paleojen Çağı canlılığın büyük yok oluşundan sonra ortaya çıktığından dolayı bu dönemde ilkel yaşam tekrardan hareketlenmiştir. Japonya ve Kuzey Amerika Kıtaları bugün ki yerlerini ÇağıNeojen Çağını ayrı bir bölüm altında incelemeyi doğru buluyorum. Zira bu dönem canlı evriminin ve dünya evriminin zirveye ulaştığı dönemdir. 23 milyon ila milyon yıl önceyi kapsayan Neojen Çağı Kuzey ve Güney Amerika’nın yerleşmesi ile sıcak ve soğuk su akıntılarını normalleştirmiştir. Bu durum Golfstream akıntılarının oluşmasını bir diğer önemi deniz altındaki canlılığın bu akıntılar sayesinde çeşitlenip farklılaşmasıdır. Küresel İklim ise bu değişiklikler sonucunda farklılaşmıştır. Dünya bildiğimiz kadarı ile bu dönemin sonunda ilk defa Buzul Çağı ile ve Pliyosen Çağları Neojen Çağının alt dönemleridir. Dünya Tarihi Pliyosen Çağının ardından beyni gelişmiş memeliler ile karşılaşmaya başladı. Kalıntılar aksini göstermeksizin insanın ilk ataları yine bu dönemde evrilmeye ÇağıDünya Tarihi için en önemli çağlardan birisidir. Modern dönemi kapsayan Kuvaterner Çağı milyon yıl önce başlamıştır. Ve hala günümüzde devam etmektedir. Pleistosen Çağı bu dönemin ilk çağı Buz Çağı olarak adlandırılır. Kuvaterner Çağın büyük bölümü buzullar ile geçmiştir. Günümüzde Antarktika ve Güney Kutup bölgesindeki Buzullar bu çağın kalıntılarıdır. Pleistosen Dönemi Senozoik Çağın altıncı dönemidir. Bu çağ ilk insanların kıtaya ayak bastığı dönemdir. Dünya günümüz şeklini tamamen almıştır. Su ve karaların donması ile canlı çeşitliği denizlere yaşamı büyük oranda zayıflamıştır. Kitlesel bir yok oluş görülmese de özellikle büyük ve yırtıcı canlılar evrimleşememiştir. 11 büyük buzul dönemi yine bu çağda görülmüştür. Milankovitch Döngüsü verilen bilim teorisi ise bu buzul çağlarının belirli periyotlarla oluştuğunu Kutup Dairelerinin sürekli hareket ettiği olgusuna dayanmaktadır. Kuvaterner Çağın son dönemi ise Holosen Çağıdır. Holosen Çağı yıl önceki son buzul çağdan bugüne kadar devam eden yılları uygarlıklar, medeni yaşamlar, ilk modern yapılar, yazı, tarih, araştırma ve hatta konumuz olan Dünya Tarihi konusu bile bu dönemde ortaya çıkmıştır. Homosaphiens ilk defa Holosen Çağında Dünyaya hakim olmayı TarihiDünya Tarihi konusunu bu kadar irdeledikten sonra kısa bir özet de olsa Uygarlık Tarihi konusuna değinmeden olmazdı. İlk uygarlık Holosen Çağında ortaya çıkmıştır. Uygarlık kavramı insanların belirli amaçlar sonucunda bir arada yaşadığı, ürettiği yaşam Babür, Akad gibi ilk gelişmiş uygarlıklar Mezopotamya’da görülmüştür. Hitit, Lidya ve Asur gibi medeniyetler ise Anadolu ve Suriye bölgesinde hüküm sürmüştür. Mısır, Antik Yunan ve Çin Medeniyetleri ise Dünya Tarihi adına en gelişmiş ve Platon ilk defa kuramsal düşünme ve Dünya Tarihi adına fikirler üretmeyi geliştiren filozoflardır. Heredot, Homeros, Thukididis, Polibios ve Ksenofon ise en eski tarihi yazıtları bizlere sunan isimlerdir. Dünya Tarihi 3. Yüzyılda ise değişime uğrayarak daha katı ve dinler egemenliğine girmiştir. Antik çağlarda tanrı inancı düşünerek gelişirken 3 ve 6. Yüzyıllar dolayısında bu anlayış kaybolmuştur. İslam’ın 7. Asırda ortaya çıkması ile 5 yüzyıl boyunca İslam Medeniyeti Dünya Tarihi için önemli atılımlar yaptı. Harezmi, Farabi, Hayyam, El-Kindi, Battani ve İbni Sina gibi isimler Dünya Tarihi içerisinde kendilerine yer Yüzyıl ise bir arayış ile geçmiştir. Son 5 asırdır ise Dünya Avrupa’nın Aydınlanması ile son halini almıştır. Merkantilizm, Kapitalizm, Rönesans, Burjuva, Komünizm gibi kavramlar yine son 5 asrın ürünüdür. Özellikle Sanayi Devrimi Dünya üretim kapasitesini hiç olmadığı kadar Tarihi açısından bir diğer önem ise, 1961 yılında Gagarin in uzaya çıkmasıdır. Ardından 1969’da Armstrong ve Aldrin ’in Ay’da yürümesi ise İnsanlığın ulaştığı son uzak nokta Dünya Tarihi milyar yıllık büyük bir dönemi kapsarken Uygarlık Tarihi bu dönem içerisinde yalnızca yıldır varlık göstermektedir, ki bunun yılı da CanlılarDünyamız gök taşlarının yoğun istilasının ardından atmosferinin içinde ve yer yüzünde bir çok oksijen molekülü depolamıştır. Bu oksijen molekülleri karasız bir yapıda olduğu için solunabilecek durumda değildir. Meteorların taşıdığı yoğun su buzu zamanla çözülerek günümüzde de varlığını sürdüren Okyanusları Tarihi bu tarz evrimlere sahne olmuştur. Bu süreç yüz milyonlarca yılın ardından oluşmuştur. Ardından Jüpiter ve Satürn gibi güçlü çekim kuvvetlerine sahip gezegenlerin devreye girmesi ve Mars ile Jüpiter arasında oluşan asteroit kuşağının varlığı sebebi ile dünya o andan itibaren meteorların çok az uğradığı bir gezegen haline Tarihi 3 milyar yıl önce Arkeyan devrini yaşarken, okyanusların alt kısımlarında bakteri ve arkelerin birleşmesi ile ilk canlı türü meydana gelmiştir. Bu tür oksijen ile yaşamayan en eski ilkel türlerin evrimleşmesi ve zamanla daha farklı yerlerde ve koşullarda oluşması ile oksijenli fotosentez yapabilen canlılar meydana geldi. Algler ve mikroskobik canlılar bu evrim sürecinde galip gelerek milyar yıl önce dünyanın atmosferini ve yüzeyini kaplayacak oksijeni üretmeyi yaşam çeşitlenirken bu yaşamın karaya adım atması Dünya Tarihi içerisinde henüz yeni sayılabilecek bir tarihtir. Rhynia Gwynne adlı canlının 400 Milyon yıl önce karaya adım atması bunun göstergesidir. Zamanla solungaçlar yerine akciğerleri güçlenen kara türleri 250 milyon yıl önce dünyadaki yaşamı karalara da taşımayı sürecin ardından ise gezegenimizin sularında büyük köpek balıklarının ataları ve karalarda ise günümüz yırtıcılarının ataları boy göstermeye başladı. Dünya Tarihi açısından yadsınmaz bir öneme sahip insanların ise ilk atalarının karaya ayak basması bundan çok daha sonra DönemiDünyamız var olduğundan bu yana bir çok farklı iklim ve örtüye sahne oldu. Bunun başlıca sebebi Dünyamızın canlı olmasıdır. Dünyamız bildiğimiz kadarı ile 5 kere buzul çağına girmiştir. Bu sebeple Pleistosen Çağını daha ayrıntılı ve ayrı bir bölüm gibi anlatmak gibi teorisyen bilim insanları dünyanın güneş ve kendi etrafındaki hareketleri ile bu durumları açıklarken daha farklı teoriler üreten insanlarda vardır. Pleistosen dönemi ile Dünya Tarihi bundan milyon yıl önce Buzul Çağı süreciyle tanıştı. Günümüzde ise son Buzul Çağı etkileri ile Holosen çağının içerisinde yer çağı dediğimiz dönemler, kutuplardaki buzulların okyanus yüzeyini ve karaları tamamen kapladığı dönemlerdir. Karaların o dönemlerde zaten %9-11 arası olduğu düşünülürse dünyamızın okyanuslarının tamamen donması su üstündeki yaşamı tamamen bitirme seviyesine getirmiştir. Buzul çağlarından en az etkilenen türler ise su altında su canlıları hayatlarına devam Tarihi kitlesel yok oluşlarının yaşayan canlılar olmuştur. Dünya Tarihi içinde deniz canlıların önemi çok değerlidir. Dünyadaki tektonik faaliyetler ve su altındaki volkanların gayzerler halinde ısı saçması sebebiyle bu coğrafyalardaki önemli bölümünü buzul çağlarında Bir GezegenGezegenimiz bildiğimiz kadarı ile Güneş Sisteminde yaşayan bir kaç gök cisminden birisidir. Yüzeyinde ve yerin altında meydana gelen hareketler onun canlı kalmasını ve böylece ihtiyacımız olan maddeleri ortaya çıkarmasını çevresindeki manto tabakası sürekli yüzeye baskı yaparak volkanik faaliyetleri meydana getiriyor. Bu durum da dünyadaki karbondioksit ve çeşitli gazları atmosfere salarak sera etkisi yapıyor. Günümüzde sera etkisi zararlı olarak görülse de dünyanın ısınmasını sağlayarak bu Buzul çağlarını ve yaşama elverişli koşulları sürüklemektedir. Biz insanlar yapay olarak ürettiğimiz sera ve zararlı gazları dünyanın ürettiğinden daha fazla üretmekteyiz. Bu durum da aşırı küresel ısınmaya sebep altındaki fosillerin kullanılacak yakıtlar haline gelmesi, mineral ve bakterilerin çeşitli elementler ile madenlere dönüşmesi durumu da yaşadığımız dünyanın ham maddelerini Tarihi çeşitli dönemlerde yaşadığı kitlesel yok oluşlar ile günümüzde petrol, doğalgaz ve fosil yakıtları bizlere sunmuştur. ila 1 milyon yaşında olduğu düşünülen insanlık Dünya Tarihi içerisinde çok küçük bir bölümde var olmuştur. Özellikle meteorların ve gök cisimlerinin yoğun saldırılarında bir çok eski türü kaybeden canlılık bugün de bu tehdit ile baş gibi saklanması ve hayatta kalması zor canlılar dünyanın yok olan canlı türlerinden yalnızca bir kısmını oluşturur. Dünya Tarihi adına küçük bir zaman diliminde yaşayan Dinozorlar biz insanlar için ilginç Soluk NoktaDünyamız biz insanlık ile tanıştığından bu yana çok ciddi değişimlere uğradı. Karbondioksit salınımı, Fosfor ve Metan gibi elementler dünyamızda daha da artış gösterdi. Lakin taş kürenin altındaki durum milyonlarca yıl öncesinin aynısı şeklinde dünyamız görünenin aksine insanlık ve canlılığın çok ötesinde evrimine devam etmektedir. Dünya Tarihi açısından devrim sayılabilecek Sputnik Uzay Uydusu atmosfere gönderildiğinde dünyamızın ilk defa şeklini de görebilmiş olduk. Ardından Apollo ve Luna Projeleri ile dünyamız ve uydumuz arasındaki bağ konusunda daha fazla bilgi sahibi yılında Voyager 1 ve Voyager 2 uzay sondaları ise çeşitli materyaller ile birlikte Güneş Sistemimizi ve başta Jüpiter ile Satürn uydularını incelemek amacıyla uzaya gönderilmiştir. Voyager aracının çektiği aile fotoğrafı ise Dünyamızın ve Sistemimizin aslında ne kadar küçük ve kompleks olduğunu Tarihi için önemli bir adım olan Voyager 1 aracı şuan da Yıldızlar arası uzaya giren ilk insan yapımı araçtır. Özetle dünyamız oluştuğu günden itibaren ilk defa milyar yaşında bu kadar araştırılmaya da Uluslararası Uzay Ajansı, NASA ve Çin Ulusal Uzay İdaresi gibi Uzay bilimleri için çalışan organlar ise Dünyamızın yaşantısını daha iyi anlayabilmek adına araştırmalar yapmaktadır. Dünya Tarihi coğrafya, astronomi ve jeoloji gibi çeşitli bilim alanları ile etkileşim Su Toprak HavaDünya Tarihi için en eski din ve mitolojilerde bile yeri olan bu 4 madde Aristo’dan günümüze kadar farklı çeşitlerde gelmiştir. Bugün Astroloji ile uğraşanların hâlâ önem verdiği bu 4 madde kimi insanlara göre Dünya’nın da kurucu ki bilgilerimizle biliyoruz ki Evren atom altı parçacıkların birleşmesi ile oluşmuştur. Bu sebeple bu 4 maddenin varlığı da atomlara ve onların da alt ürünü olan Kuarklara aittir. Lakin gezegenimizdeki Su, Ateş ve Hava moleküllerinin içlerinde yer alan ortak element olan Hidrojen ve Oksijen aslında biz canlıların yaşamındaki en önemli atmosferini oluşturan Ozon ve çeşitli Metanoit gazlar sayesinde bize bir savunma oluştursa da bizim için gerekli olan Oksijen aslında yer yüzünde meydana gelmektedir. Algler ve çeşitli Simbiyotik canlıların ürettiği Oksijen miktarı bugün ki atmosferimizi oluşturan Oksijenin %70’i bölümü özetleyecek olursak, teoriler, bilim kurgular ve metafiziksel olayları göz önüne almaz isek, dünyamız aslında çok da özel bir yer değildir. Canlılığı sağlayabilecek sıcaklık ve yörüngeye sahip, küçük bir yıldızın etrafında dönen ve bir doğal uydusu bulunan orta boyutlu bir kayaç gezegendir. Güneş Sistemi ve DünyaKüçük bir yıldız bulutsusunun meydana getirdiği Yıldız enkazından doğan Güneş ve bu doğumun kalıntıları olan kayaçlar, Oort Bulutsusu da dahil olmak üzere milyonlarca göktaşı ve çeşitli ağır atomların bulunduğu Güneş Sistemini Centauri bu yıldız sistemine en yakın sistemdir. Dünya ise Güneş Sistemimizin güneşe en yakın 3. Gezegenidir. Bu sebeple yaşam çizgisi içinde bulunmaktadır. Komşuları Venüs ve Mars’ın aksine atmosferi hava Atmosferi ağır metan gazlarından oluştuğu için ısıyı içerde çok fazla tutmaktadır. Bu sebeple gezegenin içi ortalama dünya sıcaklığının yüzlerce katı fazladır. İçerisinde metandan göller olduğu düşünülen Venüs’ün bu yapısında iken su buharı ya da su buzu tutması olanaksızdır. Lakin mikroorganik yapıda bakteriler oluşmuş olabilir. Atmosferindeki fosfor bu kalıntılardan ibaret ise çok daha ince atmosfere ve Güneş’in uzağında olmasından kaynaklı ortalama -70 derecelerde sıcaklığa maruz kalmaktadır. Ölü bir gezegen olan Mars tektonik faaliyetlerin olmamasından kaynaklı kendisini yenileyememektedir. Günümüzde 1970’lerden bu yana Mars’a sondalar gönderilmektedir. Hâlâ Mars yüzeyinde 1 dron 1 araç 2 de uzay sondası görev Kutuplarında su olduğunu düşünen bilim insanları Mars hakkında daha da yakından bilgiler edinmek için çabalamaktadır. Bu iki komşusu dışında Dünyamızın toplam 5 gezegen kardeşi daha vardır. En yakın arkadaşı ise kuşkusuz Jüpiter’dir. Bunun sebebi Jüpiter’in kütle çekimi sayesinde Dünyamız yoğun meteor yağmurlarından kurtulmaktadır. Sistemimiz ortalama 4-5 milyar yaşında olup Güneşin 3-4 milyar yıl sonra aşırı genişledikten sonra soğuması ve içine çökmesi ile ortadan azından Jüpiter, Satürn, Neptün ve Uranüs gibi uzak Gaz gezegenleri Güneşin etrafında dönmeyi bırakacaktır. Merkür ise Güneşin aşırı büyüdüğü dönemde ona yem Dünya ve Mars ise yok olmasa da bildiğimizden çok daha farklı görünecektir. Dünya Tarihi başta olmak üzere gezegenlerin tarihleri açısından Güneş araştırmaları hayati önem arz bir doğal uyduya sahiptir. Ay. Ay Dünya Tarihi içinde çok eski mitolojilerde Dünyanın komşusu, Tanrıların evi, Kraliçelerin yurdu gibi tanımlara maruz kalmıştır. Gök yüzündeki en parlak cisimdir. Bunun sebebi yakınlığıdır. Ortalama km uzaklıkta olan aya insanlık 12 defa ayak Apollo 11 projesi ile NASA tarafından aya gönderilen ilk isimler, Armstrong, Collins ve Aldrin olmuştur. Lakin ayın insanlık ile tanışması daha eskidir. Sovyet Uzay Ajansı tarafından Luna Projeleri kapsamında Ay’a iki defa sonda gönderilmiştir. Yani Ay’ı ilk defa bize tanıtan NASA günümüzde Çin ve Bağımsız Şirketler de ay programlarını hızlandırmıştır. Ayın oluşum süreci ise hâlâ muallaktır. Değer gören 2 teoriden ilki, Ayın Dünya ile beraber aynı kalıntıdan oluştuğu ve hep orada olduğudur. 2. Teori ise Milyarlarca yıl önce Mars boyutlarında Theia adlı kayaç gezegenin Dünya’ya çarpması sonucu Ay ve Dünyanın eksen eğikliği teoriler Bilim kamuoyunda geçerliliğini korumaktadır. Ay’ın yapısı ile yaptığımız deneylerde Dünya’ya benzediği görülmektedir. Lakin bu 2 teoriyi de yanlışlamaya milyar yıl önce bir ateş parçası olarak meydana geldi. Göktaşları sayesinde su ve ağır metaller ile tanıştı. Yıllarca hızlı dönmenin sonunda soğuyan dünyamız ilk defa canlılık ile Suda Tarihi 3 milyar yıldır ise Ur, Panotya ve Pangea gibi süper kıtalara ev sahipliği yaptı. Günümüzde yok olan Dinozor ve çoğu kara yırtıcısı türleri 60-80 milyon yıl önce yok oldu. Günümüzde ise Dünya’da yaşayan en eski tür Su Süngeridir. Su Süngerinden eski Mikroorganizmalar var olsa da onların yaşlarını tam olarak Süngerleri ortalama 760 Milyon yaşındadır. Biz insanlar ise henüz yaşlarındayız. Bu yazılanların tamamına yakını hâlâ teorilerden oluşmaktadır. Dünyamızın altı, Manto, Dış Çekirdek ve İç Çekirdekten meydana gelirken, yer yüzünün üstü, Traposfer, Stratosfer, Mezosfer ve Termosfer tabakalarından oluşmaktadır. Gezegenimizin yüzeyinin en derin noktası ise Mariana metre derinliğe sahip bu nokta canlılık için elverişli değildir. Dünya Tarihi açısından yazımızı, Gezegenler, Yıldızlar, Sistemler ve Dünyamızın tarihinin kaba anlatımı ile aktarmak istedim. Çekebilir Bilim Tarihi ve Kronolojisi
Fotosentez Nedir, Canlılar İçin Önemi Nedir? Bitkilerin organik moleküllerinde depolanan enerji Güneş’ten gelmektedir. Bitkilerin kloroplastları Güneş’ten gelen, ışık enerjisini soğurur ve bu enerjiyi bitkilerde, şekerde ve diğer organik moleküllerde depolanan kimyasal bağ enerjisine dönüştürür. Bu dönüştürme sürecifotosentezolarak isimlendirilir. Tavşan gibi canlılar da ışık enerjisi sayesinde oluşan organik molekülleri besin olarak yaşamsal işlevlerde kullanır. Fotosentez olayını sadece bitkiler gerçekleştirmez. Bazı bakteriler, öglena ve algler de fotosentez yapabilir. Bu canlılar hem kendi besinlerini fotosentezle üretir hem de diğer canlılara besin kaynağı olayı, canlıların besin ihtiyacını karşılarken aynı zamanda günlük hayatımızda kullanılan pamuk, keten gibi tekstil ürünlerinin oluşmasında; mobilyacılıkta ve kağıt ürünlerinin oluşmasında dakatkı sağlamaktadır. Enerji üretmek için kullanılan kömür, doğal gaz gibi fosil yakıtların da kaynağı aslında fotosentez yapan maddelerden ihtiyaç duydukları organik maddeleri sentezleyen canlılara ototrof canlılar denir. Organik madde sentezi için ışık enerjisi kullananlara isefotosentetik ototrof canlılar denir. Organik besin maddelerini kendileri sentezleyemeyen ve dışarıdan hazır olarak alan canlılara da heterotrof canlılar Hakkındaki Bilgilerin Tarihsel GelişimiBilimsel bilgi, güvenilir ve uzun süreli olmasına rağmen tam doğru ya da kesin değildir. Çünkü bu bilginin içerdiği gerçekler, teoriler ve kanunlar; yeni kanıtlar, yeni teknolojik avantajlarla yeniden yorumlanıp değişebilir. Fotosentez hakkında edinilen bilgiler de sürekli yeni bulgularla değişmekte ve gelişmektedir. Bu durum da bize bilimsel bilginin durağan olmadığını dinamik bir yapısının olduğunu ilgili önemli araştırmalar birkaç basit soru ile başladı “Küçük bir tohum, onlarca kütlesi olan bir ağaca dönüştüğünde, ağacın kütlesindeki artış neden kaynaklanmaktadır? Topraktan mı? Sudan mı? Havadan mı?” Çeşitli bilim insanları yaptıkları araştırmalar sonucunda bu soruları yanıtlamışlardır. Şimdi fotosentezle ilgili önemli çalışmalar yapan bazı bilim insanlarının çalışmalarına birlikte İle İlgili Çalışmalar Yapan Bilim AdamlarıAristoAristo,bitkilerin gereksinim duydukları maddeleri çaba göstermeksizin işlenmiş olarak,kökleri aracılığı ile topraktan aldıklarını ileri Baptist Van HelmontHelmont,17. yüzyılda bitki beslenmesi, büyümesi ve gelişimi alanında dikkate değerilk araştırmaları yapmıştır. Araştırmacı 2,3 kg ağırlığındaki bir söğüt fidanını içinde 90,7 kgtoprak bulunan bir saksıya dikmiş ve bunu 5 yıl boyunca sadece yağmur suyuyla sulamıştır. Süre sonunda fidan 77,1 kg’lık bir ağaç olmuştur. Helmont, deneme sonunda saksıdaki kuru toprak ağırlığını başlangıçtaki toprak ağırlığından yaklaşık 60 g eksik bulmuş ve toprağın kütlesinde önemli bir değişmenin olmadığı kanısına varmıştır. Böylece bitki ağırlığındaki 74,8kg’lık artışın sadece sudan kaynaklandığı ve tüm bitkisel maddelerin yalnızca sudan oluştuğu sonucunu PriestleyJoseph Priestley, 1775 yılında gelişmekte olan bir nane bitkisinin havayı temizlediğini keşfetti. Bunun üzerine Priestley bir mum alıp üzerini cam bir kavanozla kapattı ve mumunalevi tamamen sönene kadar bekledi. Havada bulunan bir madde alevin devamını sağlıyor,yanma için gerekli olan o madde bittiğinde alev sönüyordu. Bunun üzerine Priestley camkavanozun altına yanan bir mum ve canlı bir bitki koydu ve alevin daha uzun süre devam ettiğini gördü. Sonuç şuydu Bitki mumun daha uzun süre yanması için gerekli olan o maddeyi üretiyordu. Bu madde IngenhouszJanIngen housz, Priestley’in denemelerini yenileyerek yeşil bitkilerin oksijen vermeleri için ışığın gerekli olduğunu SenebierSenebier yeşil bitkilerin havaya O2 vermesinin, havadan CO2 almasına ve bitkiler tarafından oluşturulan O2 miktarının tamamen ortamda var olan CO2 miktarına bağlı olduğunu De SaussureDe Saussure ışık varlığında bitkilerin havadan karbondioksit alarak havaya oksijen verdiğini bulmuştur. Daha sonra ilk kez alınan O2 ve dışarı verilen CO2 miktarını ölçmeyi başarmıştır. Araştırmacıya göre bitkiler CO2 bulunmayan bir ortamda yaşayamazlar. Theodore De Saussure’ün elde ettiği bulgular şu şekilde özetlenebilir Bitkiler için karbon kaynağı toprak değil havadır. Bitki besinlerinin sadece küçük bir bölümü topraktan gelir. Bitkiler azotu havadan değil topraktan alır. Mineral maddelerin alınmalarında, bitkiler seçici davranır. Topraktan,tuzlarla birlikte su da Von LiebigLiebig, 1840 yılında, CO2 in bitkiler için C kaynağı olduğunu MayerRobert Mayer, 1842 yılında canlılar tarafından kullanılan enerji kaynağının Güneş ışığı olduğunu ve ışık enerjisinin bitkilerce soğurularak fotosentez olayının reaksiyonlarında kimyasal enerjiye dönüştüğünü ilk defa rapor Von Sachs1860 yılında bitkilerin tuz çözeltilerinde yetiştirilebileceğini BlackmanBlackman,1905’te fotosentezin yalnızca fotokimyasal bir olay değil aynı zamanda biyokimyasal bir olay olduğunu ileri sürerek fotosentezin ışık gerektirmeyen bir karanlık reaksiyon safhası olduğunu da Martin Willstätter ve Arthur Stoll1918 yılında Willstatter ve Stoll, fotosentez olayına dair o güne kadar bilinenleri “Karbon Asimilasyonu” adlı eserlerinde toplamışlar ve bu konuda yeni araştırmalara hizmet B. Van Niel1930’larda C. B. Van Niel, suyun fotosentezde hidrojen kaynağı olarak iş gördüğünü kanıtlamıştır. Araştırmacı, ışık enerjisinin suyu parçalaması sonucunda serbest kalan oksijenin moleküler oksijeni oluşturmak üzere tekrar düzenlendiğini ve hidrojenin şekerleri oluşturmakiçin karbondioksit ile reaksiyona girdiğini HillRobert Hill, 1937 yılında fotosentezin ışığa bağımlı reaksiyonları üzerinde çalışarak ortamda ışık, su ve uygun bir hidrojen yakalayıcısı bulunduğunda, yapraklardan izole edilen kloroplastların ortamda CO2 olmadan O2 oluşturabildiklerini görmüştür. Ayrıca yapraklarda doğal bir hidrojen yakalayıcısı maddenin bulunduğunu ortaya koymuştur. Bugünkü bilgilere göre bu maddeler ferodoksin ve NADP+dir. Hill Reaksiyonu adını verdiği bir denklemle olayı açıklamıştır. Reaksiyon, fotosentezde O2nin ışığa bağımlı reaksiyonlarda oluştuğu ve bunun kökeninin CO2 olmayıp H2O olduğunu göstermesi yönünden ArnonArnonve arkadaşları fotosentezde 1961-1965 ışık enerjisinin adenozin trifosfat hâline dönüştürüldüğünü CalvinFotosentezin karanlık reaksiyonları üzerinde çalışan 1954-1962 Calvin ve arkadaşları ise fotosentezin ışıktan bağımsız reaksiyonları üzerinde çalışmışlar ve bu olaydaki karbon metabolizmasını tüm ayrıntılarıyla açıklamışlardır. Bunun üzerine Calvin’e Nobel Ödülü Davidson Hatch ve Charles Roger SlackHatchve Slack, 1966’da bazı bitkilerde fotosentezin karanlık reaksiyonlarında oluşanilk kararlı ürünün 3C’lu değil de 4C’lu olduğunu tespit ettiler. Söz konusu bitkilerin tamamen farklı bir karbon C metabolizması olduğunu TablosuFotosentez Hakkındaki Bilgilerin Tarihsel GelişimiFotosentez İle İlgili Çalışmalar Yapan Bilim AdamlarıAristoJan Baptist Van HelmontJoseph PriestleyJan IngenhouszJean SenebierTheodore De SaussureJustus Von LiebigRobert MayerJulius Von SachsFrederick BlackmanRichard Martin Willstätter ve Arthur StollC. B. Van NielRobert HillDaniel ArnonMelvin CalvinMarshall Davidson Hatch ve Charles Roger Slack
Deniz kirliliği çevre kirliliğinin bir parçasıdır. Denizlerin dezavantajı, kara, nehir, göl, atmosfer gibi ortamlara atılan hemen hemen her tür kirleticinin bir şekilde denizlerde sonlanmasıdır. Malzeme üretim ve kullanımı ile enerji üretimi sonucu denizlere binlerce madde girmektedir. Bunların bir kısmı içlerinde klorür bulunduran pestisidler yapay radyoaktif maddeler, gibi insan yapısı olup denizlere tamamen yabancıdır. Diğer kısmı ise, denizlerde doğal olarak bulunan maddeler olmasına. karşın, kurşun örneğinde olduğu gibi girdi fazlalığı sebebiyle doğal dengeleri bırakılan maddelerin dolaylı ve dolaysız etkileri, insan dahil, canlıların ölümü ile sonuçlanabilmektedir. Deniz içinde bulunan canlı cansız bir çok öğeden oluşan eko sistemde üretici, tüketici, çürütücü, canlıların faaliyetleri çevrenin fiziksel ve kimyasal özelliklerinden etkilenirler. Bunlar çevredeki değişimlere uyacak önlemler alırlar. Bu çerçevede çok büyük ve köklü değişme ve bozulmaların önlenmesi için, doğa kendi kendine bir dizi savunma mekanizması geliştirmiştir. Denizlerde bu savunma ve kendini yenileme, temizleme mekanizması çok güçlüdür. Fakat doğal dengenin insan eliyle bozulduğu savunma mekanizmasının yetersiz ve güçsüz kaldığı bölgelerde deniz ve kıyı kirliliği karşımıza deniz kıyılarının uzunluğu, 8300 km’den fazladır. Deniz kaynaklan ise, ilerisi için ümit vericidir. Mesela Protein gereksiniminin karşılanmasında önemli yeri olan balık üretimi, yılda ortalama ton olup, % 86″ı Karadeniz’dendir. Ülke beslenmesinde ve deniz taşımacılığında çok önemli yeri olan Akdeniz, Ege, Marmara ve Karadeniz’in insan faaliyetlerinden çok fazla etkilenmiş olmalarının sebepleri1- Kapalı deniz olmaları,2- Medeniyetin ilk geliştiği bölgede deniz olmaları, su yenilenme zamanının uzun olmasına ve dolayısı ile denize giren atıkların ortamda uzun süre kalmasına sebep olmaktadır. Medeniyetin erken gelişmesi, denizleri çevreleyen ülkelerde doğal çevrenin erken bozulmasına ve denizlerin erken kirlenmesine sebep olmaktadır. Nitekim, tarım ve madenciliğin Akdeniz kıyılarında, tarih boyunca varlığı, ormanları yok etmiş ve ayrıca metal kirlenmesini ön plana çıkarmıştır. Yakın tarihte ise sanayi ve turizmdeki gelişmeler, Akdeniz’in kirlenmesini daha da kritik bir boyuta deniz taşımacılığı, şehirleşme ve turizmin gerekli kurallara uyulmadan yapılması, kıyılarımızda ve özellikle körfezlerde onarılması imkansız zararlara yol açmıştır. Akdeniz’de İskenderun Körfezi, Ege’de İzmir körfezi, Marmara’da hemen hemen tüm körfezler, Karadeniz’de Trabzon limanı ve çevresi aşın kirliliğe örnek verilebilir. İstanbul’da Haliç kirlendikten sonra temizlenmesi için harcana para, insan gücü ve diğer giderlerin bedeli çok büyüktür ve bütün gayret ve masraflara rağmen Haliç, hiçbir zaman I5. Yüzyıldaki doğasına döndürülemeyecektir. Bu gelişmelerin başlıca sebepleri, Türkiye’yi çevreleyen denizlerin birikim niteliklerinden çevreleyen denizlerin her biri diğerinden az veya çok ayrılmış durumdadırlar. Karadeniz ile Marmara Denizi arasıdaki bağlantı, İstanbul Boğazı ve bu boğazın iki ucunda bulunan, 36 m ve 56 m derinlikte yer alan eşiklerle büyük çapta kısıtlanmıştır. Marmara denizi ile Ege denizi arasında ise, dar ve sığ Çanakkale Boğazı sözü edilen kısıtlamayı meydana getirmiştir. Ege denizi üzerinde Girit, Rodos ve diğer bazı Ege adalarının yer aldığı Anadolu ile Mora Yarım adaları arasında uzanan bir eşikle Akdeniz’in diğer bölümlerinden ayrılmaktadır. Akdeniz ise, Atlas okyanusundan dar ve sığ Cebelitarık Boğazı ile, Hint Okyanusundan da insan yapısı Süveyş Kanalı sığlıkları ile kısıtlanmalar, denizler arasındaki su alışverişini geniş çapta etkilediğinden, bu kesimlere boşaltılan atıkların seyreltilmesi ve uzaklaştırılması imkanlarını da sınırlamış olmaktadır. Bu kısıtlanmanın yarattığı diğer bir etkide su kütleleri arasındaki düşey karışımın belirli bir derinlikten sonra durmasıdır. Bu dunun da kirleticilerin bir bölümünün belirli tabakalarda kalmasına ve birikimin giderek artmasına neden KENTLERİMİZİN SORUNLARIKıyı; deniz, tabii sunu göl ve akarsularda taşkın durumları dışında, suyun karaya değdiği noktadan sonraki kara yönünde su hareketlerini oluştuğu kumluk, çakıllık, kayalık, taşlık, sazlık, bataklık vb. Marmara ve Akdeniz tarafından sanlı olan Anadolu Yarımadası, Asya kıtasından batıya doğru bir burun gibi uzanır. Bu yarımadayı binlerce kilometre uzunlukta bir kıyı şeridi çevreler km’lik toplam kıyı şeridi uzunluğu ile Türkiye Avrupa ülkelinin içinde en uzun kıyı şeridi sahip ülkelerden biridir. Bunun 6,480 km’sini Anadolu Kıyısı, 786 km’sini Trakya Kıyısı, 1,067 km’sini Adalar Kıyısı Kirleten Faaliyetler1 Kıyı bölgelerinde nüfus artışının yarattığı plansız kentleşme2 Turizmin hızlı gelişmesi sonucu doğal ve tarihsel alanların korunamaması,3 Kıyı alanlarında yer alan faaliyetlerin teknik altyapı ve sosyal altyapı yetersizlikleri,4 Kentleşmenin etkin bir biçimde kontrol altına alınamaması ve çevreyi korumak amacıyla yeterli kentsel hizmet ve altyapı sağlanamaması,5 Hızlı ve düzensiz kentleşme sonucunda plansız kentsel alanlar, doğal değere sahip alanlar üzerinde dağınık yapılaşmalar, doğal alanların tahribi, görünüm bozulması ve su kaynaklan üzerinde aşın talep,6 Atık suların kıyılara deşarj edilmesinin kıyıların rekreasyon amaçlı kullanım değerini Deniz sularının kirlenmesi neticesinde deniz canlılarının yok olması ve ekolojik bütünlüğün bozulması,8 Kumsal boyunca dolgu yapılarak konut ve turistik tesislerin inşa edilmesi,9 Mevcut kanalizasyon tesislerin yeterli seviyeye getirilmemesi, deşarj noktasından önce gerekli arıtımın yapılmaması ve talebin mevcut kapasiteyi aşması,10 Uluslararası taşımacılık yapan gemilerin yarattığı kirlilik,11 Balıkçılık ve balık çiftliklerinden kaynaklanan kirlilik,12 Su kaynağı, teknelerin motor gürültüleri, araçların gürültüleri gibi aktivitelerden kaynaklanan gürültü kirliliği,13 Petrol çıkarımı, dip taraması, maden işletilmesi, sintine ve balast sularının denize boşaltımı gibi deniz aktivitelerinden kaynaklanan Çevre Sorunlarına Çözüm Önerileri Yukarıda sayılan kirlilik faaliyetlerinin önlenebilmesi için gerekli çözüm önerileri ise;1 Mevcut kanunlardaki çakışmalar ve çelişkiler gözden geçirilmeli ve kıyı alanları yönetimi programında yetki ve sorumluluk kargaşası ortadan Kıyı alanlarının planlama anlayışı değiştirilmeli, merkez, bölge ve yerel düzeylerde görev-yetki paylaşımı yeniden Hem belediye imar planlaması, hem de alt yapı oluşumunun kentsel büyümeyle uyum sağlayacak şekilde planlanması ve denetlenmesi Turistik yörelerdeki inşaat ve yapı ruhsat harçları yükseltilerek, Belediyelere ek gelir oluşturulmalıdır. Böylece kıyı alanlarının hızlı yapılaşmasına kısıtlama getirilmiş Kıyı boyunca yer alan plajların su kalitesini izlemeye yönelik düzenli bir program oluşturulmalıdır. Plajlar kirlilik derecelerine göre sıralanmalı ve sonuçlar Kıyı bölgelerinde yaşayan bozulma sürecinin halk sağlığı ve çevre üzerinde yaratacağı tehditlere ilişkin kamuoyunun bilinçlendirilmesini sağlamaya yönelik acil ve pratik önlemler Kıyı alanlarının doğal ve yapılı çevresinin tüm değerlerini ve özelliklerini ortaya koyan bir kıyı bilgi bankası kurularak, veri tabanı oluşturulmalı, gelecekteki yönetim kararlarına esas oluşturacak bilgileri sağlayacak Kıyı Kaynak Envanteri Devlet bütçesinden belediyelere verilmekte olan payların dağıtımında, kıyılardaki ve turistik yörelerdeki belediyeler, daha büyük pay sahibi Kıyı yerleşmelerinde, kirletenlerden ek vergi Kitle iletişim araçlarından yararlanarak kıyı alanlarının korunması doğrultusunda eğitim ve tanıtım çalışmaları Kıyıya paralel yani kıyılan tümüyle kapatan yapılaşma biçimi değiştirilerek, kıyıya dik gelişen ve doğa ile bütünleşen yapılaşma Sahil kesimlerini ve deniz çevresini asit yağmuru tehlikesinden korumak amacıyla, bu kesimi olumsuz yönde etkileyen hava kirlenmesinin büyük ölçüde azaltılması için gerekli tedbirler Nesli tükenmekte olan deniz türlerinin balık, kabuklu deniz canlıları ve diğer deniz yaşamım kapsayan deniz kaynaklarının korunmasına önem Ulusal ve bölgesel turizm politikaları, çevrenin taşıma kapasitesi ve koruma politikaları ile eşgüdüm içinde Sürdürülebilir turizm için gerekli altyapı, doğal kaynakların fiyatlandırılması, atıkların vergilendirilmesi ve turistik vergiler gibi araçlardan sağlanacak finansmanla Kıyı kaynaklarının aşırı kullanımının önlenebilmesi amacıyla endüstri, enerji, tarım vb. faaliyetler için ulusal gelişim politikalarının entegrasyonu yukarıda sıralanan önerileri içine alan planlama yönetimine Kıyı Alanları Yönetimi adı verilmektedir. Uygun çözümün geliştirilmesi için Kıyı Alanları Yönetimi planının yapılmasına gerek Sorunlarının Uluslararası BoyutuKıyı bölgelerindeki problemler ulusal boyutta önemli olduğu kadar uluslararası boyutta da önemlidir. Çoğu ülke bu problemleri uluslararası bir çaba olmadan çözeceğinden endişe duymaktadır. İklimsel değişiklikler sonucu deniz seviyesinin yükseleceği uluslararası temel bir problemdir. Bu çerçevede II. Dünya İklim Konferansı’nda açıklanan “business as usual” senaryosunun gerçekleşmesi halinde günümüzden 2025 2050 yıllan arasında atmosferdeki ikiye katlanan C02 nin etkisi küresel sıcaklıkta ile 4-5°C ve 205′de 0,3-0,5 m. 2100′de ise 1 m kadar deniz seviyesinin yükselmesine sebep İklimsel Değişiklikler Paneli’nde IPCC 1990 belirtildiği gibi deniz seviyesi yerel jeolojik hareketlerin neden olduğu bölgesel değişikliklerle her 50 yılda ortalama 6 cm seviyesinin yükselmesinin etkileri, deniz seviyesinin altındaki alanların ve sulak alanların su altında kalması kıyı erozyonunun artması kıyıların sellere karşı savunmasızlığının artması, kıyıların bütünlüğünün tehdit altında kalması, ırmakların, nehirlerin ve yer altı sularının tuzluluğunun artması olarak özetlenebilir. Kıyı ekosistemlerindeki olası değişiklikler kuşların veya yavru balıkların yaşam ortamların yok olması, körfezlerdeki balıkların yemlerini sağladıkları organik materyallerin üremesinde azalmalara neden seviyesindeki çok hızlı ve ani değişiklikler kıyı eko sistemlerini yok edebilecek veya zarar verebilecektir. Bu da mercan kayalıklarının sular altında kalması, biyolojik çeşitlilikteki azalmalar, ekonomik ve kültürel değerleri olan birçok türün yaşam döngüsünün zarar görmesine neden seviyesinin yükselmesinin en önemli sosyo-ekonomik etkisi yoğun kullanımı ve yoğun nüfusa sahip kıyı düzlüklerinin su altında kalmasıdır. Örneğin Mısır’da deniz seviyesinin 1 m. yükselmesi Mısır’ın verimli topraklarının %12 – %15′inin sular altında kalmasına neden olacaktır. Bangladeş’te bu oran % 14′ ülkelerindeki bir diğer sorun da ulusal sınırlan aşan kirliliktir. Uluslararası sular gittikçe kirlenmekte ve kalitesi düşmektedir. Bu kirliliğin sebeplerinden biri de uluslararası taşımacılık yapan gemilerin yarattığı kirliliktir. Bu tür kirlilikten en çok etkilenen ülkeler Avustralya, Finlandiya, Almanya, Hollanda, Norveç ve İsveç şeklinde turizm özellikle İspanya ve İtalya’da bazı çevresel problemler yaratmaktadır. Uluslararası ticarette genişletilmiş liman aktivitelerine ihtiyaç duyulmakta; bunun sonucunda da kıyı bölgeleri zarar görmektedir. Okyanuslarda petrol araştırma ve işleme faaliyetleri de çoğunlukla olumsuz çevresel etkiler ve tehlikeler yaratmaktadır.
kara hava ve suyun canlı yaşamındaki önemi nedir